Billy Wilder, Charles Jackson, Kayıp Hafta Sonu

Cümbüşten Sonra, Kâbustan Önce

17.08.2021
Cümbüşten Sonra, Kâbustan Önce

Charles Jackson'ın 1940'lı yılların başında yayımlanan romanı Kayıp Hafta Sonu, alkolizm hakkında yazılmış ilk önemli edebiyat eseridir. Tıpkı bir-iki yıl sonra Billy Wilder'ın romandan hareketle çektiği aynı adlı filmin ana akım sinemadaki alkolizmle ilgili ilk ciddi film oluşu gibi. Birinin başarısı diğerini tetiklemiştir haliyle. Öyle ki romanın basıldığı dönemde Charles Jackson hatırı sayılır bir üne kavuşmuş ve romanın film hakları için kıyasıya bir yarış yaşanmıştı.

Alkolizmin bir hastalık değil de ahlaki bir zaaf, ayıplanası bir kusur olarak görüldüğü yıllarda yazılan Kayıp Hafta Sonu, alkolik yazar Don Birnam'ın acılarla, kâbuslarla, işkencelerle dolu beş gününü anlatıyor. Billy Wilder'ın The Lost Weekend’iyle ilgili en yaygın rivayet alkol endüstrisinin filmi gömmeleri için stüdyoya 5 milyon dolar önerdiğidir. Anlaşılan para yeterli bulunmamış. Öte yandan Wilder'ın, “Bana verselerdi parayı alır ve filmi gömerdim,” dediği de vakidir.

Gerçi Paramount film için çok da heyecanlı değildi. Wilder'a, “Kitabı okuduk ve filmi yapmak istemiyoruz, beğenmedik. Ayyaş bir adamla ilgili bir film yapıp da, ‘Bir daha içmeyeceğim,’ demediği bir film nasıl yapılabilir ki?” demişlerdi önce. Ama sonra da, “Parayı veririz ama bir şartla, başrolde çekici bir erkek oynayacak,” diye farklı bir yol izlemişlerdi. Hal böyle olunca Wilder'ın ilk tercihi olan José Ferrer gitti, yerine Ray Milland geldi.

Ray Milland rolü zar zor kabul etti; zira kendinden emin değildi. Böylesi zor bir rolün altından kalkabilecek miydi; daha da önemlisi Wilder bu filmi kotarabilecek miydi? Öyle ya da böyle rolü aldı (Paramount'un sözleşmeli oyuncusuydu, çok da şansı yoktu) ve role hazırlanmak için bir gece Bellevue Hastanesi'ne yattı hasta sıfatıyla. The Lost Weekend filminin afişi.O gece hiç de kolay geçmedi oyuncu için. Gecenin bir vakti kaldığı koğuşa getirilen bir hasta, bağırışlarıyla tüm koğuşta infial yarattı. O karmaşada açık kalan kapıdan üzerinde sabahlığıyla yalınayak sıvışan Milland, caddede taksi çevirmeye çalışırken bir polise yakalandı. Polis onun anlattığı hiçbir şeye inanmadı elbette ve kolundaki Bellevue Hastanesi işaretini de gördüğü için Milland'ı gerisingeriye hastaneye götürdü. Onu önceleri hiç istemeyen Billy Wilder, filmin çekimleri bittiğinde Milland'ın Oscar alabileceği yorumunu yapmış ve bu öngörüsü doğru çıkmıştı. Gerçi yıllar sonra, “Ona o Oscar'ı kazandıran oyunculuğu değil rolün kendisiydi,” diyecekti, o da ayrı.

Aslına bakarsanız hiç de iyi gitmedi filmin çekim sonrası serüveni. Bırakın Oscar'ı, filmin yerin dibine sokulacağından korkuyordu herkes, Wilder dahil. Santa Barbara'daki bir ön gösterimde 300 kişilik salonda sadece 50 kişi sonuna kadar kalmıştı filmin. Wilder filmi bitirdikten sonra askerlik hizmeti için orduya katıldı ve uzunca bir süre Hollywood'dan uzak kaldı. Döndüğünde film tam yedi dalda Oscar'a aday gösterilmişti ve bunların dördünü (En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Senaryo) kazanmıştı. Altın Küreler'de de benzeri bir sükse kazanan film, o yıllarda daha yeni başlamış olan Cannes Film Festivali'nde de büyük ödülü alacaktı.

 

Son bir şey daha: Charles Jackson'ın romanının adı aslında The Lost Weekend değil The Last Weekend, yani “Son Hafta Sonu” olacaktı. Tashih böyle garip bir şey işte...

 

Meraklısı için filmin özgün fragmanı aşağıda:

 

 

 


Diğer Blog Yazıları

Tümünü gör