Fransa'yı kasıp kavuran, uluslararası bir fenomen haline gelen ve birçok ödül kazanan Hüzünlü Kaplan, karanlığı aşmak için konuşmayı ve soru sormayı öneriyor.
Dünyanın en büyük kentlerinden birinde, karanlık arka sokaklarda üç renkli bir kedi dolaşıyor. Evsizlerin, yabancıların, gangsterlerin, münzevilerin hayatlarına hafifçe değip geçen bu kedinin rotası
Anlat bana sevgilim, imgeler ülkesine doğru giden bir arabadayız, direksiyon çok hafif, her an savrulabiliriz göğün içine, anlat, yan koltukta zamanı aşmış çılgın bir dinleyicin var, bırak direksiyon
David devamlı soru soran bir çocuktur. Simón ve Inés ise onu okula göndermez, Estrella’daki yeni evlerinde yetiştirirler. David oranın dilini öğrenir, arkadaş edinmeye başlar. Onu koruyan büyük köpek
İnsanların çoğu aşırı bencil değildir. Yaklaşık otuz yaşından sonra bireysel hırslarından vazgeçip –hatta çoğu durumda neredeyse birey olduklarını unutup– temelde başkaları için yaşamaya başlar...
Sustu. Önüne baktı. Ağlamaya başladı. “Volkan’ın o kamera görüntüsünde ne yaptığını sizden iyi kim anlar? Otogarın altında ne aradığını ya da?” diye konuştu sonra hıçkırıklarının arasından. Bir erkek
Stefan Zweig’ın öykücülüğünde ayrı bir yer tutan O muydu?, kemirici bir duygu olan şüpheyi eksene alır ve bu duygunun insanı sürüklediği kaygı, sıkıntı ve çaresizlik atmosferinden okura seslenir. Öyk
Işığın Savaşçısının Elkitabı, hayallerimizi yaşamamız, hayatı kucaklamamız, yazgımızla yüzleşmemiz için bir çağrı. Paulo Coelho, benzersiz üslubuyla, her birimizin kendi içindeki “ışığın...
Her türlü üretimin, her türlü yaratımın durduğu geleceksiz bir şehir ya da bir ülke. Her şeyin yok olduğu ve bir daha geri gelmediği bir yer. Elinizi attığınız şeylerin son şeyler olduğunu...