Tayfun Atay, Türkiye, Parti, Cemaat, Tarikat

Anlamlı Bir Alıntının Önemi...

17.08.2021
Anlamlı Bir Alıntının Önemi...

Hiç kimse Türkiye’de biri seküler diğeri İslami, iki “ulus”un ortaya çıkma ihtimalini kesinkes reddedemez. Bu ikisinin şiddetli şekilde karşı karşıya gelme durumu şimdilik uzak görünüyor ama bu, gelecekte gerçekleşebilir.

 

Yukarıdaki alıntı, antropolog Tayfun Atay’ın içinden geçtiğimiz günleri anlamlandırmada ciddi bir kılavuz, dikkate değer bir yol arkadaşı olduğunu düşündüğüm yakın tarihli kitabı Parti, Cemaat, Tarikat’tan ya da daha uzun ama daha açıklayıcı başlığıyla Parti, Cemaat, Tarikat: 2000’ler Türkiye’sinin Dinbaz-Politik Seyir Defteri’nden. Atay, Türkiye siyasi tarihinin son 20-25 yıllık dilimini ülkedeki toplumsal, kültürel ve iktisadi dönüşümü, bu arada dünya ölçeğinde yaşanan değişimleri de göz ardı etmeksizin kapsamlı bir analize tabi tutuyor; bir yandan da son yıllarda ağırlıklı olarak popüler kültür araştırmalarına hasrettiği enerjisini buraya vakfederek kendisinin ilmi kariyerinin ilk yıllarını özleyenleri bir nebze mutlu ediyor.[1]

Dediğim gibi, alıntı Atay’ın metninden fakat Atay’a ait değil. Öngörüyü dile getiren ülkemizin yetiştirdiği en önemli sosyologlardan, din sosyolojisine de belli bir ilgi duyan Şerif Mardin. İlginç şekilde, hayli erken bir tarihte bu iddiayı ortaya atmış, tespitini ifade etmiş Mardin:[2] Bir derlemede yer verilen makalesinde Atay tarafından atıfta bulunulan cümleleri kurduğunda sene 1989, muhtemelen yargısı o günlerde pek çok meslektaşı tarafından abartılı görülmüştü (kendi payıma, akademik anlamda kronoloji itibarıyla benzeri dönemleri çalıştığım için yıllar içinde bol miktarda Mardin çalışması okuma şansım oldu ama bu makaleyi hatırlamıyorum. 90’ların başında okumuş olsaydım tepkim ne olurdu? Tahmini güç, lakin bayağı temkinli yaklaşırdım herhalde).

Alıntı anlamlı, öngörü sağlam, çağrıştırdıkları tartışmaya değer, hatta büyük ve can alıcı bir tartışma açmaya müsait... Bu noktada, benim aklıma şu soru takılıyor: Bugün bu konulara ilişkin yahut spesifik olarak anılan cümleleri hakkında ne düşünüyor Şerif Hoca?[3] Görünen o ki, sessizliği tercih ediyor; bu sessizlikte bir ara dile getirdiği “mahalle baskısı” kavramı sonrasındaki toz dumanın, kavramın tetiklediği olumsuz atmosferin payı da olsa gerek. Öte yandan, yıllar önce, 1990’ların ortalarında (belki 1996, 1997?) bir Alman vakfının düzenlediği toplantıda Ankara’da dinlemiştim kendisini: Bir biliminsanı için hüzün verici bir biçimde, bir yanıyla da takdir edilesi bir açık yüreklilikle Türkiye’de yaşasaydı kâğıda dökemeyeceği kimi şeyleri yurtdışında yaşadığı için yazabildiğini söylemişti o gece.

Tayfun Atay’ın kitabına ilgi gösterecekler için iki naçizane öneriyle bitireyim. İlk olarak yazarın kitabın bütünlüğü içinde Nâzım Hikmet’in müthiş oyunu İvan İvanoviç Var mıydı Yok muydu? üzerinden AKP iktidarı ile Gülen Cemaati arasındaki ilişkiyi ele aldığı kısmın özel bir öneme haiz olduğu fikrindeyim. İki numara ise bir film önerisi: Eğer izlemediyseniz Atay’ın İslam’ın ticarileşmesi, inancın paraya tahvil edilmesi hakkında söylediklerini Erkan Can ve Güven Kıraç’ın karşılıklı oyunculuk gösterisi sergiledikleri, Özer Kızıltan’ın yönettiği 2006 yapımı Takva filmini izlerken bir kere daha düşünün derim.

 

 

[1] Örnek vermek gerekirse; Tayfun Atay, Batı’da Bir Nakşi Cemaati: Şeyh Nâzım Kıbrısî Örneği, İletişim Yayınları,  İstanbul, 1997.

[2] Şerif Mardin, “Culture and Religion Towards the Year 2000”, Turkey in the Year  2000,  Turkish Political Science Association, Ankara, 1989, s. 185.

[3] Aynı soruyu kısa süre önce bir miktar tanıdığıma inandığım rahmetli Halil İnalcık için sormuştum. Meraklısı, konunun ayrıntısı (ve yanında başka şeyler için) K24’te Halil Bey’in ardından anısına yayımladığım “Âlimin Ölümü: Halil İnalcık için…” başlıklı yazıya başvurabilir.

 
 

 


Tayfun Atay Eserleri


Diğer Blog Yazıları

Tümünü gör