“‘Sevgili başkanım, normal koşullarda bizim maç filan kazanmamız olanaksız. Öncelikle oyunculara mutlaka bir miktar para verelim çünkü hepsinin alacağı var ve idmanlara bile çıkmak istemiyorlar. Bunun yanında kümede kalırsak hepsiyle gelecek sezon devam edeceğimizi söyleyin. En önemlisi, sizin bir müteahhit olarak asıl gücünüzü kullanalım, bu maçlardaki performanslarına göre oyunculara arsa, dükkân, ev gibi bir şeyler vaat edelim. O kadarla da kalmayalım, evlenecek futbolcunun düğününü yapacağınızı, babasına iş vereceğinizi, kardeşinin okulu için yardımcı olacağınızı belirtin. Bunlar, ne zaman alabileceklerini bilmedikleri paradan daha çok etkili olacaktır.’
Her şey planladığımız gibi gelişti. Son üç maçın ikisini kazanıp kümede kaldık. Ama bu yüzden başkan da büyük bir yük altına girmiş değildi aslında. Oyunculara ödediği paranın yanında dükkân, ev, araba gibi ödüller için de anlaşmazlık halinde herhangi bir geçerliliği olamayacak kâğıtlar imzalanmıştı sadece. Oyuncuların böyle konularda titizlenmeleri, işi sağlama bağlayacak adımlar atmaları gibi bir durum söz konusu değildi. Sendika, dernek gibi haklarını koruyabilecek kuruluşlar yoktu. Federasyon da içinden çıkılamayacağını bildiğinden bu işlerin üzerinde pek durmazdı. Arada bir uygun kurbanlar çıktığında bazı cezalar verilerek bu konuda duyarlı davranılıyormuş gibi göstermelik işler yapılırdı.”
Neredeyse elli yıla yakındır kalem oynatan, Türkiye’de basın hayatının eskilerinden, bilhassa spor meraklılarının çok iyi bildiği bir isim Ahmet Çakır. Yazdıkları ve yorumlarıyla yıllardır takip edilen bu önemli isim, şimdi Sportif Öyküler’iyle yarım asrı süzüyor, kendine özgü dili ve mizahi yaklaşımıyla harmanlayarak memleketin sporcusuna, spor kulüplerine, hatta cümle sporla bağlantılı kişisine ayna tutuyor.
“‘Sevgili başkanım, normal koşullarda bizim maç filan kazanmamız olanaksız. Öncelikle oyunculara mutlaka bir miktar para verelim çünkü hepsinin alacağı var ve idmanlara bile çıkmak istemiyorlar. Bunun yanında kümede kalırsak hepsiyle gelecek sezon devam edeceğimizi söyleyin. En önemlisi, sizin bir müteahhit olarak asıl gücünüzü kullanalım, bu maçlardaki performanslarına göre oyunculara arsa, dükkân, ev gibi bir şeyler vaat edelim. O kadarla da kalmayalım, evlenecek futbolcunun düğününü yapacağınızı, babasına iş vereceğinizi, kardeşinin okulu için yardımcı olacağınızı belirtin. Bunlar, ne zaman alabileceklerini bilmedikleri paradan daha çok etkili olacaktır.’
Her şey planladığımız gibi gelişti. Son üç maçın ikisini kazanıp kümede kaldık. Ama bu yüzden başkan da büyük bir yük altına girmiş değildi aslında. Oyunculara ödediği paranın yanında dükkân, ev, araba gibi ödüller için de anlaşmazlık halinde herhangi bir geçerliliği olamayacak kâğıtlar imzalanmıştı sadece. Oyuncuların böyle konularda titizlenmeleri, işi sağlama bağlayacak adımlar atmaları gibi bir durum söz konusu değildi. Sendika, dernek gibi haklarını koruyabilecek kuruluşlar yoktu. Federasyon da içinden çıkılamayacağını bildiğinden bu işlerin üzerinde pek durmazdı. Arada bir uygun kurbanlar çıktığında bazı cezalar verilerek bu konuda duyarlı davranılıyormuş gibi göstermelik işler yapılırdı.”
Neredeyse elli yıla yakındır kalem oynatan, Türkiye’de basın hayatının eskilerinden, bilhassa spor meraklılarının çok iyi bildiği bir isim Ahmet Çakır. Yazdıkları ve yorumlarıyla yıllardır takip edilen bu önemli isim, şimdi Sportif Öyküler’iyle yarım asrı süzüyor, kendine özgü dili ve mizahi yaklaşımıyla harmanlayarak memleketin sporcusuna, spor kulüplerine, hatta cümle sporla bağlantılı kişisine ayna tutuyor.
Favorilere Eklendi
Favorilerime Git