20. yüzyılın en hüzünlü, en akılda kalıcı anlarından biri: Tüm dünyanın ıstırap ve korku dolu bakışları eşliğinde, iki küçük oğlan, iki prens, annelerinin tabutunun ardından yürüyor...
Aksaray’da kalabalık bir konakta doğan, etrafı gözleyerek büyüyen, her duyduğunu zihnine kaydeden bir çocuk… Daha lisedeyken öğretmenine, “Sen en iyisi tiyatrocu ol oğlum,” dedirtecek kadar mayasını
“İpin ucunu bir yerde kaçırdım. Bazı kadınların hep daha fazla estetiğe ihtiyaç duymaları gibi, ben de ruh estetiğine ihtiyaç duyuyordum. Kabul ediyorum, şifa bağımlısı oldum.”
Bu, sıradan bir ann
Arzu. Bizi büyülüyor ve avucuna alıyor. Düşüncelerimizi kontrol ediyor, hayatlarımızı yönlendiriyor, bazen sadece onun için yaşıyoruz. Yine de hakkında neredeyse hiç konuşmuyoruz. Ve derinlerde yatan
Gençlere Mektuplar’da ülkemizin en önemli bankacılarından Bülent Şenver uzun kariyerinde öğrendikleriyle birlikte, Ali Koç’tan Betûl Mardin’e, Güler Sabancı’dan Muhtar Kent’e başarılı insanların tec