Tanizaki, Kawabata, Dazai, Mişima ve daha fazlası… Japon edebiyatının ustaları en iyi kitaplarıyla ve bilinmeyenleriyle Can Yayınları’nda.
Junichiro Tanizaki

Tanizaki, Japon edebiyatının Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterilmiş önemli isimlerinden biridir. İlk dönem eserlerinde Edgar Allan Poe’dan ve Fransız dekadanlarından esintiler görülen yazarın kitaplarında belirli temalar öne çıkmaktadır.
Bu temalardan ilki yazarın Japon kültürü dışındaki farklı kültürlere olan ilgisinden hareketle, bunların Japon kültürü üzerindeki etkileri, özellikle de Batı etkisidir.
Bazıları Isırgan Sever,
Sazende Şunkin ve
Nazlı Kar tam da bu konu üzerine kaleme aldığı eserlerden bazılarıdır. Bir diğer sık görülen tema ise ikili ilişkiler ve cinselliktir. Bu temada Tanizaki, özellikle kadın bedeni ve erotizme odaklanır.
Yasunari Kawabata, 1968’de “Japon düşüncesinin özünü büyük bir duyarlılıkla gösteren anlatı ustalığı” sayesinde Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanmıştır. Kawabata, böyle saygın bir ödüle layık görülen ilk Japon sıfatını taşımaktadır.
Yazar, kariyeri boyunca farklı türlerde ve tekniklerle eserler vermiştir. Örneğin, deneysel bir film olan A Page of Madness’ın senaryo yazım sürecine katkıda bulunmuştur. 1924’te diğer genç yazarlarla birlikte Bungei Jidai isimli edebiyat dergisini çıkararak bu dergide natüralizm akımını ve toplum için sanat fikrini eleştirmiş, sanat için sanat yapmanın önemini vurgulamıştır. Hatta sanat için sanat anlayışının etkisiyle birçok öyküsünü yarım bırakmış, sentimentalizm ve ahlakçılık gibi, sonlarla ve toplum için sanat anlayışıyla ilişkilendirilen öğretilere de böylece karşı çıkmıştır.
Ünlü çevirmen ve tarihçi Edward G. Seidensticker, Kawabata’nın en çok bilinen eserlerinden biri olan
Karlar Ülkesi’ni, yazarın başyapıtı sayılabilecek bir eser olarak değerlendirmiştir.
Kawabata’nın 1972’de intihar ettiği düşünülmektedir. Yazarın gerçekten intihar edip etmediği kesin olarak bilinmese de daha önceleri intihar düşüncesinden ve ölmekten yer yer bahsettiği ve bu düşüncelere olumlu yaklaştığı bilinmektedir.

Asıl adı Shūji Tsushima olan yazar, Osamu Dazai adını ilk kez 1933’te yayımladığı “Ressha” (Tren) isimli kısa öyküsünde kullanmıştır. Bu eserinde, daha sonradan üslubunu büyük ölçüde şekillendirecek olan otobiyografik tarzı ilk kez denemiştir.
Dazai; Ryūnosuke Akutagawa, Murasaki Shikibu ve Fyodor Dostoyevski gibi önemli isimlerden etkilenmiştir. İdolü Akutagawa’nın intiharıyla birlikte yazarlık kariyeri de durgunlaşan Dazai, asıl başarısını savaş sonrası dönemde göstermiştir. Hayatı boyunca mental ve fiziksel sağlığının yanı sıra aşk hayatı da çalkantılı olan yazar, birkaç kez intihar denemesinde bulunmuş ve son denemesiyle birlikte yaşama veda etmiştir.

Mişima, 20. yüzyılın en önemli Japon yazarlarından biri olarak değerlendirilmektedir. Asıl adı Kimitake Hiraoka olan Yukio Mişima, bu takma adı on altı yaşında kullanmaya başlamıştır.
Kawabata’nın Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldığı yılda Mişima da aynı ödül için aday gösterilmiş ama sonunda ödülün, mentoru olan Kawabata’ya verilmesine karar verilmiştir. Hatta Nobel Edebiyat Ödülü’ne üç kez aday gösterilmesine rağmen hiçbir zaman kazanamamıştır.
Yazar Andrew Rankin, Mişima’nın eserlerine şekil veren unsurların “zengin kelime dağarcığı, dekadan metaforları, geleneksel Japon edebiyatı ile modern Batılı edebî teknikleri harmanlayışı ve güzellik, erotizm ve ölümün birliğine yönelik savlarını tutkulu bir biçimde savunuşu” olduğunu söylemektedir.
Güzellik takıntısını ele aldığı kitaplarından biri
Altın Köşk Tapınağı’dır. Bu eser bırakıldığı tapınağın güzelliğine karşı bir saplantı geliştiren genç bir adamın hikâyesini anlatmakta olup 1950’de yaşanmış gerçek bir olaya dayanmaktadır.
Mişima aynı zamanda ideolojik olarak geleneksel ve milliyetçi düşünceleriyle öne çıkan bir kişiliktir. Babası Mişima’yı askerî tarzda ve sert bir tutumla yetiştirmek istemiştir.
Denizi Yitiren Denizci’nin, Mişima’nın çocukluğunda bilinçaltına işlemiş baskılardan etkilendiği düşünülmektedir. Ayrıca bu eser beyazperdeye de uyarlanmıştır.
Mişima, yazarlık kariyeri dışında, oyunculuk ve fotomodellik de yapmıştır. Yasuzō Masumura’nın 1960 tarihli filmi Karakkaze yarō’da (Ölmekten Korkmak) oynamış ve hatta bu filmin tema müziği için şarkı da söylemiştir.
Oe, Nobel Edebiyat Ödülü ve Japon Kültür Nişanı’na layık görülmüş fakat “demokrasinin üzerinde herhangi bir otorite veya değeri tanımadığını” belirterek Kültür Nişanı’nı almayı reddetmiştir.
Oe de Mişima gibi politik açıdan aktif bir yazardır. ABD ve Japonya Güvenlik Antlaşması’nı protesto etmiş, Hiroşima’ya yapılan atom bombası saldırısı ve Fukuşima’daki nükleer felaket sonrası nükleer enerjinin kullanılmaması için mücadele etmiştir.
Oe’nin bazı eserlerinde, beyninde bir hasarla doğan oğlu Hikai’nin durumundan esinlendiği görülmektedir. Nitekim, Oe eserleri aracılığıyla oğlunun sesi olmuştur. Kişisel Bir Sorun isimli eseri oğlunun beyin hasarıyla doğması sonucu durumu kabullenmekte zorlanan bir babayı anlatmaktadır; dolayısıyla yarı otobiyografik bir eserdir.
Sessiz Çığlık’ta da benzer bir şekilde zihinsel engeli olan bir çocuğun doğumundan bahsedilmektedir. Oe’nin eserlerinde ele aldığı diğer konular arasında nükleer silahlar, nükleer güç, sosyal antikonformizm ve varoluşçuluk sayılabilir.
İmamura çağdaş dönem Japon yazarlarından biridir. Prestijli bir ödül olan Akutagawa Ödülü’ne üç kez aday gösterilmiş ve 2019’da
Mor Etekli Kadın eseriyle bu ödülü kazanmıştır. Aynı zamanda Osamu Dazai Ödülü, Mishima Yukio Ödülü, Kawai Hayao Öykü Ödülü ve Yeni Yazarlar Noma Edebiyat Ödülü’nü de değer görülmüştür.