Uyarlamalar, Anayurt Oteli, Yusuf Atılgan, Ömer Kavur, Macit Koper

Edebiyat ve Sinemadaki Başyapıt: Anayurt Oteli

17.08.2021
Edebiyat ve Sinemadaki Başyapıt: Anayurt Oteli

Anayurt Oteli Yusuf Atılgan’ın –Aylak Adam’dan sonra– ikinci romanı. 1973’te yayımlanan roman babadan kalma bir oteli işleten, patronu olan ve kâtipliğini yapan Zerbercet’i anlatıyor.

Zebercet kendini dış dünyadan yalıtarak yaşayan yalnız bir adam. Kendini neredeyse tamamen otele kapatan Zebercet’in hayatı, gecikmeli bir Ankara treniyle gelen bir kadına olan tutkusuyla değişiyor. Kadının bir gün sonra otelden ayrılmasıyla geri sayıma başlıyor Zebercet. Saplantılı bekleyiş hali, hayatının rutinini bozuyor.

 

Zebercet döneceğini hayal ediyor kadının. Zaten bir hafta sonra dönecekti, hayali ona bunu söylüyor. Sahi ne konuşmuşlardı? Bir köy adı sormuştu kadın. Kim vardı o köyde? Belki kardeşi, belki başka biri. Bir hafta sonra dönerdi ama, dönmeliydi; çünkü o zaman Zebercet’in hayatının bir anlamı olacaktı... olacak mıydı? En azından değişik, bilmediği bir şey olacaktı. Günler geçti… Pazartesiyle mi başladı zaman onun için, peki ya salı, çarşamba, perşembe… yok, gelmiyor kadın, odasında bıraktığı çay bardağına bakıyor, yarım kalmış iki sigara izmaritine, ardında bıraktığı havlusuyla avunmaya(!) çalışıyor, sinirleniyor. “Hani gelecekti, öyle dememiş miydi?” Peki ya diğer odadan gelen, “nasıl seninim” diye sevişen kadının sesi? O kadın nasıl tutkuyla sevişirken, ortalıkçı kadın (Zeynep) neden sürekli uyuyordu? Uykusundayken ve Zebercet ortalıkçı kadının üstündeyken “hoşt köpek” demesi de neyin nesiydi? Gecikmeli bir Ankara treniyle gelen o kadın olsaydı öyle der miydi, uyumazdı herhalde, belki severdi Zebercet’i. Belki Zebercet sevebilirdi birini. Acımasızlık ve nefret baş göstermişti, bir bıkkınlık hali. Her şeyden nefret ediyordu Zebercet. Ortalıkçıdan, otelden, düzenli gittiği berberinden, bıyığından. En çok kimden peki?

 

Ömer Kavur’un 1987’de çektiği Anayurt Oteli’nde Zebercet karakterine, “Hepimiz aslında biraz Zebercet’iz,” diyen Macit Koper hayat veriyor. Koper, “iç yolculukların yönetmenidir,”[1] diye tanımlıyor Ömer Kavur’u. Aynı şeyi Yusuf Atılgan için de söyleyemez miyiz? Yönetmenin aklındaki yirmi isimden biri değildi Koper ama,  “Ben oynayacağım,” diyor duyar duymaz projeyi, belki de bir “gündüz düşüydü” diyor. Nasıl oluyorsa birkaç gün sonra Ömer Kavur, Zebercet karakteri için Macit Koper’i arıyor ve “gündüz düşü” gerçek oluyor:

 

Ömer’le bir gün boyunca, iki yemek seansı da dahil olmak üzere, Anayurt Oteli’ni ve Zebercet’i konuştuk. Romanı bir ay kadar önce okumuştum. Bir gündüz düşü gibi olduğunu söylemiştim, değil mi? Gece ayrılırken, rolü çoktan almıştım. “Peki, deneme çekimi falan,” diye sordum, “Dün gece Aaahh Belinda’nın kasetini izledim...” dedi.[2]

 

Filmde ortalıkçı kadın karakterini Serra Yılmaz canlandırıyor. Ortalıkçı kadını yıllar önce dayısı getirmiş otele, ihtiyaç var diye. Kadının annesi babası ölmüş, on yedi yaşında evlendirmişler, gerdek gecesi sabaha karşı kocası “bozuk çıktı” diye dayısına geri getirmiş, sonra dul bir adama vermişler Zeynep’i, o da üç ay sonra geri getirmiş, “Çok uyuyor bu,” demiş. Dayısı da “dul kadına rahat vermezler köy yerinde” diye alıp getirmiş ortalıkçı kadını bu kapalı ve sessiz otele.

 

Ortalıkçı kadının odası; ter kokar. Çok uyur kadın, erkenden yatar. Sabahları sarsa sarsa kaldırır. Çoğu geceler bu odaya girer, kadının yanına uzanırdı. Çıkarırken uykusu bozulmasın diye donsuz yatar, bacaklarını da biraz aralardı kadın. Okşarken, üstündeyken bile uyanmazdı. Kimi zaman memesini ısırırdı; “of köpek” ya da “hoşt köpek” derdi uykusunda. Üstünden inince bir mendille silerdi kadının orasını.[3]

 

Ömer Kavur ortalıkçı kadın karakteri için Deniz Türkali’ye teklif götürmüş ama Deniz Türkali kabul etmeyip Serra Yılmaz’ı önermiş. Serra Yılmaz, uzun süre Ömer Kavur’un kendisini aramasını beklemiş, bu arada kitabı tekrar okumuş.

Peki bu iki karakterin yaratıcısı Yusuf Atılgan’ın oyuncularla ilk karşılaşması nasıl olmuş? Macit Koper çekimler başlamadan önce yazarla bir araya geliyor, kafasında Zebercet’le ilgili sorulacak bir sürü soru var; ama hiç de düşündüğü gibi geçmiyor görüşme:

 

Daha oturur oturmaz, Ömer, “Zebercet’i Macit oynayacak...” diye takdim ettiğinde, yazarımız gözünün ucuyla bile bakmadan Zebercet rolü için çok yakışıklı olduğumu söyledi. Role uygun olmadığımın altını çizen uydurma bir iltifat. [4]

 

Serra Yılmaz içinse durum hayli farklı:

 

Ömer’le birlikte Emek Sineması’ndan çıktık yürüdük. Çok rüzgârlı bir gündü, gayet iyi hatırlıyorum, böyle biraz o rüzgâr ve işte ödül sarhoşluğuyla yürüdük. Çiçek Bar’a geldik oturduk, Yusuf Bey de tam benim karşımda, bekliyordu bizi. Ben de işte süs püs falan... Baktı baktı, dedi ki: “Ömer bana bir sürü Zebercet adayı getirdi, ama sizi getirmedi. İyi ki getirmemiş, katiyen sizin oynamanızı kabul etmezdim. Ama filmde mükemmelsiniz.” Benim bir oyuncu olarak hayatta aldığım en güzel iltifatlardan biridir.[5]

 

Kitabın diğer karakterleri emekli subay olduğunu söyleyen adam ve kimsenin adını söylemediği uzun boylu genç bir kızın adını koyduğu Karamık. Kara kedi. Emekli subay olduğunu söyleyen adam Zebercet’le en çok diyalog kuran karakterlerden biri, her gün resepsiyonun karşında oturup gazetesini okur, Zebercet’le sohbet eder. Orhan Çağman’ın canlandırdığı emekli subay bir gün tedirginlikle oteli terk eder. Onun gitmesinden kısa bir süre sonra zaten Zebercet otelin kapılarını müşterilere kapatacaktır. Otelde ortalıkçı kadın ve kedi dışında kimse kalmayacaktır. Kedi, kitabın ve filmin başkarakterlerinden esasında. Her an bir yerden çıkıyor, en görülmeyecek şeyleri görüyor, en kendi halinde olması gerektiği zamanlarda bir çift göz Zebercet’i izliyor, ona sürtünüyor. Ama kendini iyice kapadığında dünyaya herkes gibi ondan da kurtulması gerecekti Zebercet’in.

 

Kedi odanın kapısını tırmalıyordu; onu görünce miyavladı. Kadına alışkındı; bütün gün onunlaydı; ama geceleri dışarıda kalınca kapıyı zorlamazdı böyle. Kimi geceler kadının üstündeyken yatağın altında muşambayı hatır hatır tırmalardı. Sıçrayıp kalkar, kovardı. Sofanın ışığını yaktı. Kedi miyavladı. Ne yapacaktı bunu? Sokağa bıraksa kapıya, pencerelere atlar, bağırırdı belki. Odada bir köşeye sıkıştırıp...[6]

 

Hem edebiyatta hem de sinemada bir başyapıt olan Anayurt Oteli, bu yıl İstanbul Film Festivali “Türk Klasikleri Yeniden” kapsamında restore edilerek yeniden vizyona girdi. Filmin izlenmesi ve kitabın okunması için iyi bir vesile oldu. Kitabı okuyan ve filmi izleyenler içinse iyi bir tekrar ve hatırlatma olacak. Anayurt Oteli tekrar tekrar okunabilir ve izlenebilir çünkü.

 

Atilla Özdemiroğlu tarafından bestelenen film müziği ise şöyle:

 

 

 

 

[1] Macit Koper, “Hepimiz Zebercet’iz”, T24.

[2] Age.

[3] Yusuf Atılgan, Anayurt Oteli, Can Yayınları, 2017, s. 10.

[4] Macit Koper, “Hepimiz Zebercet’iz”.

[5] Röportaj: Emrah Kolukısa, “Hepimiz Zebercetiz”, Cumhuriyet.

[6] Anayurt Oteli, s. 69-70.

 
Anayurt Oteli
Yusuf Atılgan
 

 


Diğer Blog Yazıları

Tümünü gör