Klasikler dizisi hakkında kısaca bilgi verebilir misiniz?
Can Yayınları yayın hayatının başlangıcından bu yana klasik yapıtları basan bir yayınevi olageldi. Her yıl, yayın programında dünya klasiklerinden seçtiği öykü, roman hatta şiir kitaplarına mutlaka yer verdi. Halihazırda yüz elli kadar klasik eser basılmış. Sayı, yeni diziyle ve geri döndüğümüz beyaz kapaklarda artmaya devam edecek.
Sizce bir Can klasiğini “klasik” yapan nedir?
Burada söze “klasik” tanımının aslında Goethe’nin Weltliteratur yani dünya edebiyatı kavramına dayandığını söyleyerek başlamak lazım. 19. yüzyılda çağın değişen dinamikleri ışığında bu kavramdan bahsederken, ulusal edebiyat yaklaşımının gücünü yitirdiğinden, farklı kültürlerin etkileşim halinde olduğundan, yabancı ülkelerin edebiyatlarına da ilgi ve saygı gösterilmesi gereğinden bahsetse de, aslında dünya genelinde, çeşitli uluslardan yazarların zamana direnç gösteren yapıtlarından bahsediyordu. Bu anlamda da, klasik bir yapıtın özünün evrensellik ve zamana karşı durmak olduğunu söylemek yanlış olmaz. Buna, bir biçemin biricik ve en yetkin haliyle ifadesini bulduğu, sözünün tümü asla tükenmeyen yapıt olduğunu da eklersek, bir Can klasiğini kısaca tanımlamış oluruz. Buna bir de, en az yapıt kadar yetkin olması gereken çeviriyi de eklemek gerek tabii; bir klasiği seçerken mutlaka çevirmenini de düşünürüz, iyi çeviri iyi bir okuma deneyiminin belkemiği çünkü. Piyasada klasiklerin onlarca çevirisi var, ama iyi çevrilmiş, iyi editörlük görmüş olanların sayısı maalesef çok az.
Can Yayınları’nın büyük ilgi gören beyaz kapaklı klasikler serisi tekrar okurlarla buluştu. Bu serideki seçkiyi yaparken nelere dikkat ettiniz, hangi unsurlar sizin için ön plandaydı?
Evet, klasikleşmiş kapaklar klasiklerle geri döndü. Beyaz kapaklar, kurumsal kimliğin ayrılmaz bir parçası, okuyucunun yayıneviyle kurduğu bağın en değerli ve duygusal parçası. Seçkiyi, yukarıda sözünü ettiğim kriterlere göre yapıyoruz elbette. Ayrıca diziye yeni kitaplar eklerken okurun, içlerinden bir tanesini bile okumasam olmaz diyeceği kitapları seçmeyi hedefliyoruz. Kitap unutulsa da, zaman içinde, imgemizde, belleğimizde kalıcı izler bıraktığını fark edeceğimiz klasikleri seçmeye özen gösteriyoruz. Henüz Türkçeye çevrilmemiş bir sürü temel yapıt var, bunları zaman içinde okuyucuyla buluşturmayı istiyoruz. İşin, tüm bu edebî tarafının yanı sıra bir de, en az onun kadar önemli, sözünü etmeden geçemeyeceğim maddi yönü var tabii. Henüz okura tam olarak yansıdı mı ya da fark edildi mi bilmiyorum ama klasiklerin fiyatlarını çok makul seviyeye çektik. Ucuza, iyi çeviriyle, kaliteli baskıyla, iyi klasikler okumamak için bahane kalmadı yani.
Seride şimdiye kadar hangi yazarların kitapları yer aldı ve önümüzdeki günlerde hangi kitapları göreceğiz?
İlk aklıma gelenler, E.T.A Hoffman’ın Üstat Pire’si ve Küçük Zaches Namıdiğer Zinnober’i, Nietzsche’nin Putların Alacakaranlığı, Macar yazar Géza Csáth’ın Afyon’u yayımlandı. Hazırlanmakta olanlardan Jack London’dan South Sea Tales’i ve Klondike Tales’ini, Melville’in doğumunun 200. yılı olması dolayısıyla bu yıla yetiştirdiğimiz önemli başyapıtlardan biri Moby Dick’i, Conrad’ın Nostromo’sunu sayabilirim.
Bir de “kısa ama yoğun” mottosuyla hayata geçirdiğiniz “kısa klasikler” dizisi var. Okur bu dizide yer alan kitaplarda nelerle karşılaşacak?
Bu hepimizi heyecanlandıran bir proje oldu. Dijital çağda hepimizin yaşamı kabuk değiştirdi, hızlı yaşamın temposuna ayak uydurma zorunluluğu alışkanlıklarımızda, yaşam biçimimizde kaçınılmaz değişiklikler yapmamızı gerektirdi. Okuma zevki ve alışkanlığı klasiklerle gelişmiş, okumaya zaman ayıran hatta okumayı hayatın bir parçası olarak gören bir kuşağın çocukları olarak, arkadaşlarımızdan bile okumaya zaman ayıramadıklarını duyar olduk. Bir de dijital bombardımanın gölgesinde, okumaktan korkarak, gereksiz bularak büyüyen, onu hayatının neresine nasıl koyacağını bilemeyen bir kuşak var tabii. İşte tüm bunlar, bazen iyi niyetle edinmek istemesine karşın, kalın olmasından gözü korktuğu için klasik bir yapıtı almaktan geri duran, ya da aldığı halde başlasa da bitiremeyeceğini düşünerek okumayanları nasıl cezbederiz diye düşünmemizi sağladı. Kısa klasikler de, aynı dâhilerin zihninden, imgesinden çıkmış aynı yetkinlikle yazılmış metinler, kısa ama yoğun dememizin sebebi bu. Bazen bir kısa öykü, bir novella, bir anlatı ya da bir deneme olabiliyor. Bir öykü derlemesinin tümü yerine içinden seçilmiş tek bir öyküyü ya da bir düşünce yapıtının tümü yerine odağını oluşturduğunu düşündüğümüz bir ya da birkaç parçasını bir araya getiriyoruz. Böylece hem okuru yazarla tanıştırmış oluyoruz hem de belki daha uzun soluklu olacak bir okuma macerasının kapısını aralıyoruz. Kısa klasikler dizisini kurgu ve kurgu dışı metinler olarak iki kategoride topladık, yayımlanmış olanların yanı sıra Türkçede daha önce yayımlanmamış metinlere de yer vermeyi çok önemsiyoruz. Ayrıca kitapların fiyatlarını mümkün olduğunca düşük tutmak, bu dizi için de çok önemsediğimiz bir unsur oldu. Mümkün olduğunca çok okura ulaşmak istiyoruz. Şimdiye dek, kurgusal metin kategorisinde Flaubert’in Saf Bir Yürek ve Tolstoy’un Polikuşka adlı yapıtlarını, kurgu dışı kategorisinde ise John Stuart Mill’in Düşünce ve Tartışma Özgürlüğü Üzerine ve Platon’un Kriton ya da Görev Üstüne adlı eserlerini yayımladık. Önümüzdeki aylar içinde yayımlanacaklar arasında, Çehov’dan Altıncı Koğuş’u, Melville’den kült öykü Kâtip Bartleby’yi, Gogol’den Palto’yu sayabilirim. Diğer kategoride ise, Thoreau’dan Yürümek, Tocqueville’den de Demokratik Zorbalık hazırlık aşamasında.
Kısa klasikler dizisinde yer alan kitapların her birinin kapağı çağdaş illüstratörler tarafından tasarlandı. Bu tasarımların biricikliği dizinin tüm fikrinde nasıl bir görev üstleniyor?
Klasikler izler bırakabilen, zamanın içinde kendi yerini edinmiş yapıtlar olmanın yanı sıra, özgün, yeniliklerle dolu, keşif duygusunu hep canlı tutan, ufukları genişleten yapıtlar. Dolayısıyla yeni yorumlara daima açıklar. Biz de, bu kez yeni yorumları kapağa taşımaya karar verdik. Hem edebiyatı sanatın diğer disiplinleriyle bir araya getirmek hem de illüstratörlerin yorumlarıyla bir tür “yeniden okuma” yapmak işin ruhuna son derece uygundu. Utku Lomlu’nun bir araya getirdiği çağdaş illüstratörler, kapağını tasarlayacakları kitapları okuyup kendi özgün yorumlarını getiriyorlar. Kapağa dönüşme aşaması yine Utku’nun son dokunuşlarıyla tamamlanıyor. Biz de her kapağı heyecan ve merakla bekliyoruz. Yeri gelmişken, illüstratör arkadaşlara ve Utku Lomlu’ya, bu harika kapaklar ve emekleri için çok teşekkür ederiz. Hem biz yayıncılar hem okuyucular hem de illüstratörler için klasiklerin ruhuna uygun, özgün, zengin bir deneyim oldu.